Kürt Dilinin Arkeolojik Havzasında, Kürtlerin Köklü Dinsel Tarihi, Kutsal Anası ve Kızlarının Silinemeyen İzlerinin Peşinde
Makale / Dilşa Deniz

8057f300-bac8-457b-b577-393dcb917efd
Kültürel ve dilsel açıdan Arap ve Türk komşularından farklı[1], yaşadıkları topraklarda İzady’in deyişiyle bir başlangıç tarihi olmayan, binlerce yıllık sürekli içsel evrimin ve zaman zaman topraklarına gelen yeni insanların ve fikirlerin asimilasyonunun sonucu olarak ortaya çıkan halk olarak Kürtler,[2]  Medler (M.Ö. 1100 civarı), Kummuhu, Melidi, Gurgum, Ungi (Unqi), Kamanu, Kasku, Nairi, Shurpia, Urkish, Mushku, Urartu, Namar, Saubaru, Qurtie, Mardu, Lullubi, Kardu, Zamua, Ellipi, Manna ve Qutil krallıkları,[3] ayrıca Guti, Kurti, Carduchi, Gordyene, Adianbene, Zila, Khaldiler, Kafkasya'nın kuzeydoğusundan gelen Hurriler ile 4,000 yıl önce Zagros Dağları'na göç eden Hint-Avrupa kabileleriyle[4] M.Ö. 900'de Arileşerek[5]  bugünkü kompozisyonuna doğru biçimlenmiş halk olarak tanımlanırlar.

Tarihsel kayıtlarda en erken M.Ö. 3000'e tarihlenen Qar-da/Karda topraklarına atıfta bulunan Sümer kil tabletlerinde yer alan Kürtlerin [6]  dili ve kültürü yukarda sayılanların yanında birçok diğerleri de dahil olmak üzere çok çeşitli kültürlerin ve dillerin karışımı ve damıtılmasıyla oluşmuş çok özel, zengin bir kültürdür. Aristova, tam da bu zenginliğin altını çizerek, Kürtlerin öyküler, masallar, şarkılar, atasözleri ve efsaneler de dahil olmak üzere son derece zengin sözlü edebiyatının diğer halklar (Ermeniler, Azerbaycanlılar, Farslar, Türkler, Araplar ve Süryaniler) arasında popülerlik kazandığına işaret eder. [7]  Bütün bu külliyatın aktarıldığı ve yaklaşık 4000-2000 yıl öncesinde şekillendiği belirtilen[8]  Kürt dili ise konuşulan üçüncü büyük İrani dildir.[9]

Hem konunun prehistorik bir döneme uzanması, sonrasında ise sömürge bir toplum olarak Kürtlerin yazılı tarihinin sömürgeciler tarafından engellenen, bloke edilen, karartılan, mevcut olanın da sistemli olarak tarihten silinmeye çalışıldığı bir toplum olması; benzer şekilde kolonyal tek tanrılı İbrahimi dinler tarafından yerli/native Kürt din[ler]inin sürekli olarak baskılandığı, kitlesinin sistematik olarak din değiştirmeye zorlandığı bir ortamda, buradaki kadınların izlerinin sürdürülmesinin ne kadar zor olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.  Dolayısıyla da elimizde kalan binlerce yıllık sözlü bir hafızaya başvurmaktır. Bu hafızanın kaynağı olan Kürt dili, yine binlerce yıldır kadınların öznesi olduğu sözel aktarımla varlığını sürdüren çok ciddi bir arşivdir. Gerçekten de Kürt dili bu anlamıyla çok önemli arkeolojik bir havzadır ve köklülüğü nedeniyle tarihin ipuçları büyük oranda kayıtlıdır, eğer uygun yöntemlerle kazınabilirse. Bu makalenin konusu olan, Kürt toplumunun İslam öncesi dinsel hayatında kadının/dişilin konumunun izlerini sürmenin yolu da doğal olarak da bu yazısız tarihi arşivde, yani dil ve kültür içinde arkeolojik bir kazıya başvurmaktır.  Bu çalışmada, dolayısıyla yöntem olarak Kürt dilinin muhteşem etimolojik özelliğinden faydalanarak, içerik ve söylem analiziyle, Kürtlerin İslam öncesi dinsel tarihinde kadınlığın/dişilliğin tarihsel izlerini sürmeyi, dil içinde konuyla ilgili terimler etnografik bir okumaya tabi tutularak yapılmaktadır. Bu anlamda yedi temel kavram üzerinden konu ele alınmıştır: Xweda, Xweza, Xizir, Şâ, Ana, zeyî, kewanî.  

Bu kavramlara geçmeden önce Kürtlerin dinsel tarihini iki ana hat üzerinden okumak gerektiğini hatırlatmak isterim. İlk hattını Mazdaizmin daha açık bir erkek egemen yorumu ile Zerdüştlüğe, oradan da Mitraizm ve sonrasında Yahudilik üzerinden İbrahimi dinlere geçen erkek egemen hat, diğeri de Zerdüştlük, Mazda hattının da geldiği Mother Earth denilen bu erkek egemen hatta büyük ölçüde direnen Ana Tanrıça geleneği. Bu hattın devamı olan,  Izady’in tabiriyle Yazdanizm,  bugün Alevilik başta olmak üzere Yarsanilik ve Ezidilik gibi zaman içinde bazı modifikasyonlardan geçen devamcıları yollarına çok zor koşullar altında devam etmeye çalışıyorlar.

Her ne kadar Kürtlerin eski dinleri arasında Zerdüştlük önemli olarak sayılıyorsa da Kürtlerin en önemli öncü toplumlarından olan Medlerin bir bölümü ile başlayan Zerdüştlük, aslında Med imparatorluğunun yıkılması arifesinde gerçekleşir. Toplum tarafından büyük ölçüde reddedilir ve hatta Zerdüşt sürgüne gönderilir. Daha sonra Aşamenidler (ilk Farsi imparatorluk hattı) arasında kabul görerek imparatorluk dini olur. Daha doğrusu büyük ölçüde kolonyal erkek egemen bir ideoloji olarak Aşamenidleri imparatorluğa taşır da denilebilir.[10] Ancak sonunda Med imparatorluğunu yıkan Aşamenidler yani Farsların iktidarı ile Zerdüştlük Pers imparatorluğunun kolonyal dini olur. Dolayısıyla bir proto-Kürt toplumundan doğan bu din, erkek egemen bir yorumla Pers imparatorluğunun kolonyal ideolojisi olacaktır. Ona karşılık Roma İmparatorluğu da Zerdüştlükten kopyalanan Mitraizmi kolonyal ideoloji olarak kullanır ve Uzak Asya’dan Avrupa’ya oradan Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya bu erkek egemen kolonyal dinler, savaş ve işgal ideolojileri olarak çok etkili kullanırlar. Daha sonra bunların günümüze kadar da süren Hıristiyanlık ve İslam versiyonları ortaya çıkar.

İkinci hat ise Zerdüştlük ve Mazda dininin de geldiği temelde dişil bir ilahi varlığın yer aldığı Ana Tanrıça hattıdır. Ana Tanrıça hattıyla, başta Zerdüştlük olmak üzere daha sonra Hıristiyanlık ve İslam, Orta Asya’dan gelen barbar grupların saldırısıyla dağılan ana büyük bir dinsel gelenekten bahsediyoruz.  Burada bence vurgulamamız gereken esas konu proto-Kürtlerin ve onlarla karışan diğer toplulukların Zerdüştlükten daha yaygın olarak eski Ana Tanrıça dinleriyle yoluna devam ettikleri konusudur. Kürtlerin aslında büyük oranda dağ başlarında yaşamasının nedeni de, Kürtlere “cinlerin çocukları,” “Şeytanın çocukları” denmesinin nedeni de budur. Kürtlerin Şâmaran’ı bu kadar canlı tutmaları, ona olan sevgi ve ilgileri de bu hattan gelir.

Burada, bugün Buhtan’da Tibet’te Nepal’de de devam eden barışçıl, öldürmeye mesafeli, sadece insana değil doğadaki diğer canlılara da saygı duyan, ruh göçünün esas olduğu, kadınların da tüm erkek egemen baskılamaya rağmen görece hala daha saygın bir konumda olduğu bir gelenekten bahsediyoruz. İşte bunun izleri, bu çalışma için Kürt dili içinde takip edilmeye çalışılmaktadır.  Bu yapılırken de yukarıda da belirttiğim Xweda, Xweza, Xizir Şâ, Ana, zeyî, kewanî kavramlarının içerikleri etnografik bir okumaya tabi tutularak yapılmaya çalışılmıştır.

Sıralamaya sadık kalarak gidecek olursak, Xwada/Xweda Kürtlerin tapındıkları, yani ilahi kudret olarak adlandırdıkları varlığın adıdır. Patriarkal sürecin ekseninde şimdi eril tanrısal bir forma denk düşecek şekilde algılansa da dildeki arşivde bu böyle değildir. Xwadê/Xwada, etimolojik olarak parçalarına ayrıldığında ana kutsal gücün, bütünün birliğini ve yaratıcının ana şeklini ifade eden temel bir terim olarak, "kendinden veren/doğuran" anlamına gelen bir tanıma denk düşer. Xwa (öz/kendi) ile “da/dê” veren/doğuran anlamındaki, Kürt dilinde çok temel olan bir kadın pozisyonuna, dayik/anneye denk düşen ek ile beraber kendisinden veren/doğuran, teistik tabirle yaratan, yani yaratıcı anlamına gelir.  O yüzden verme yani doğurma “dayîn” ile “dayik” aynı kökenden gelen,  xwa ile birleşince kendisinden doğuran o büyük ilahi anneye işaret eden bir kavrama dönüşür. Bunun aksi olan monoteist anlayışta tanrı erildir, doğuramaz ve bu yüzden de yaratır. “Çamurdan erkeği, onun kaburga kemiğinden de kadını yaratır,”  tabi cinsiyetçi hiyerarşiyi de. Oysa Xwada/Xweda bunun tersine kendisinden vermekte, yani Kürtçe karşılığı olarak doğurmaktadır. Ve bu da bize on binlerce yılı kapsayan bir inancın kapılarını aralar: Ana Tanrıça dini/inancı. Bu, Türkçede çok da oturmuş bir karşılığı olmayan Mother Earth (belki Toprak Ana) denen ilk ve en uzun süren dinsel inanç olarak, Kürtçe karşılığı Alevilerde var: [H]erda Dewrêş.[11] 

[H]erda Dewrêş, Britannica'nın Mother Earth denilen Ana Tanrıça tanımıyla tam anlamıyla örtüşmektedir.  [Toprak] Ana Tanrıça, eski ve modern yazısız dinlerde, her şeyin

kaynağı olarak karşımıza çıkar. "Ana tanrıçalar" olarak bilinen çeşitli dişi doğurganlık tanrıçalarının aksine, Ana Tanrıça inancında cinsellik veya cinsel ilişki/seks ile hiçbir ilişki kurulmaz. O sadece bir annedir; ondan ayrı bir şey yoktur. Her şey ondan doğar, ona döner ve ona aittir.[12]  Sadece insanlar değil başta bitkiler olmak üzere diğer tüm canlılar da.

Tanımından da anlaşılacağı gibi bu inancın kökeni haliyle tarımsal teknolojinin, yani insanların kendi yiyeceklerini kendilerinin üretmeye başladıkları döneme tekabül eder. Yani o dönemin gözlem ve anlamlandırmalarına uzanır. Bu da bizi Neolitik dönem ve ötesine geçirmektedir. Ötesinin anlamı böyle bir dinsel formasyonun olması için, tıpkı neolitik devrime evrilen süreç gibi, on binlerce yıllık bir bilgi birikimi, gözlem ve anlamlandırma sürecine ihtiyaç duyulmasındandır. Buradaki en temel ve kritik bilgi, doğurganlık ve cinsel ilişki arasında henüz bir ilişkinin kurulmadığı bir döneme işaret ediyor olmasıdır. Çünkü cinsellik ve doğurganlık arasındaki ilişki hayvancılığın, yani evcilleştirme ve evcil hayvanların gözlemlenmesine dayanan daha sonraki bir olgudur ki bu da 10.000-15.000 yıl öncesine dayanmaktadır.

Bu nedenle Xwada/Xwadê, bu ilk dinin ana tanrıçasını tarif eden en önemli tanımdır ve Kürtler bu haliyle esas olarak en eski tarım ve hayvancılığın yanında aynı zamanda en eski dinsel geleneğin de kaynağıdırlar. Girê Mirazan’nın (Göbeklitepe) bu inanca ait olma ihtimali çok çok yüksek olan, Kürdistan’da özellikle de eski Pagan şehri olan Edessa, yani Riha’da olması da tesadüf değildir.

 Arap, Türk ve Müslüman işgaliyle kopyaları ortadan kaldırılan Kayanilere ait Xwadaynamalar da bu dinsel geleneğin çok eski ve derin köklerini gösterir. Kolonyal kaynaklarda legendary yani efsanevi, dolayısıyla birazcık “uydurma” demeye vardırılan Kayanilerin bütün mirası İslam öncesi inançlarında ısrarcı olan Yarsaniler başta olmak üzere Aleviler ve Ezidiler arasında devam etmektedir. Kayanilerin en büyük mirası Şâ[h]namelerdir.[13] Şânamelerin sadece bir tanesi Firdewsi tarafından Farsçaya çevrildiği için Farslara mal edilse de  Kürt akademisyen Behrooz Chamanara altmıştan fazla Şâname’yi Yarsaniler arasında tespit edip kayda geçirmiş bulunuyor.[14] Bu metinler Kral ya da Lordların kitabı olarak  Batı algısıyla yanlış bir şekilde çevrilse de Xwada ve Şâ aslında dişilliğin ağır bastığı, içinde erilin temsilini de bulunduran kendinden doğuran bir ilahi varlığın zaman içinde başka isimleri olarak karşımıza çıkan o büyük kutsal Ana’nın temsilidir. Şâmaran, hem mit hem de imge olarak yine Neolitik dönemin Ana Tanrıça görseli olarak belirir.[15] Shâmaran'ın bir tanrıça olarak gösterildiği diğer sembolik temsil,[16] genellikle tanrıçayı daha kesin olarak yılan tanrıçasını temsil eden vücut süslemelerinin desenleridir. Yani Şâmaran, bu ilahi temsilin görsel biçimi olarak on binlerce yıldır o büyük anayı ve Alevilerdeki tabiriyle o kutsal Vahdet-i Vücudu temsil eder.

Buradan Aleviliğin Şâ ile olan ilişkisine hemen değinecek olursak, sanılanın aksine Rêya Heqi yani Kürt Aleviliği (onu takip eden Türk ve Türkmen Aleviliği de) bu geleneğin en sadık devamcısıdırlar. Bu anlamda Yarsanilik ve Ezidilik belirli bir dönemde Soltan Sohak ve Şêx Adî ile patriarkal bir modifikasyon sürecinden geçseler de bu geleneğin ana akımı olan Kürt Alevileri buna tevessül etmemişlerdir. Son yıllarda eğitim ve kentleşme ile Alevi toplulukları kolektif yaşam yerlerinden mahrum kalana kadar bu eski dinsel geleneği özenle korumuşlardır. Bu nedenle Aleviler, İbrahimi dinlerin jargonundan olabildiğince kendilerini korumaya çalışmış, kutsal toplantıları olan civat/cemlerini Bismillah ile değil, Bismişâ[h] ile yapmış, ilahi varlığı “Şâ,” “Haq” ya da “Xwadê,” Türk ve Türkmen Alevilerce Şah ya da Hak/Hûda olarak adlandırılmış ve İslam jargonunu asla kullanmamışlardır.

Buradaki esas bağlantılardan biri de Alevilerdeki Şâ’da ve Aleviliğin dinsel içeriğinde cinsiyet bağlantılı hiçbir referansının olmayışıdır. Alevilikte ne cinsiyete ne de cinselliğe dair bir atıf vardır. İlahi bir aşk/sevgi vardır. Son yıllarda yerine Muhammed ve Ali konsa da bir erkeğin güzelliğine/cemaline atıf olamayacağı, özellikle İslam’dan önce de çok cinsiyetçi bir toplum olan Arap kültüründe bu sıfatın kullanılamayacağını da hesaba katarsak, bunlar kullanılmadan önce bir dişil kutsalın, yani bir Ana Tanrıça’nın güzelliğine atıf yapıldığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Şâmaran mitinin bazı versiyonlarında da görüleceği gibi o gerçek güzelliğin temsili olarak bütün Kürtlerin aşkla sevgiyle bağlı olduğu ilahi bir varlıktır.  Dolayısıyla, Xwada/Xweda terimi, tanrı olarak anlaşılsa da aslında kendinden doğuran Herda Dewrêş’in kendisidir. Patriarkal toplumsal egemenlik ve anlayışa göre eril bir forma sonradan dönüştürüldüğü bu mantıksal çerçevede açıktır. Burada buna yakın bir kavrama daha baktığımızda aynı özelliği orada da görebilmekteyiz: Xweza/Xwaza.

Xwaza/Xweza, "doğa" anlamına gelen Kürtçe bir terimdir. Önek “Xwa” ile sonek “za” ya baktığımızda, “Xwa” kendiliğinden ve “za” ise yine doğurmak anlamında olup, sadece hayvanlar ve su için kullanılan kavramdır. Kürtlerin algısında ve de dilinde su da doğmaktadır. Bununla da tekrar çok önemli bir Ana Tanrıça bağlantısına ulaşmaktayız. Bütün su inancı ya da bağlantısı Ana Tanrıça’ya ulaşır. Zira başta yer altı suları olmak üzere bütün sular Ana Tanrıça ile bağlantılıdır. Yılan gibi akan büyük büyük nehirler onun bedeninden doğmakta, bütün sular tekrar onun bedeninde kaybolmaktadır. Dolayısıyla onun bedeninden çıktığı için de doğal olarak “doğmaktadır.” Suyun ve hayvanların doğumunun “za”nın “da” ile insan doğumundan ayrıştırılması açıktır ki sonraki dönemlerde yeni bilgilerle oluşan bir durumdur. Bu anlamda Xweza kavramı ve anlamı ile Xizir arasında hem fonetik hem de aşağıda tartışacağımız içerik üzerinden, tam da bu iddiayı destekleyecek işaretler vardır. Bu da bize Xizir’ın da daha sonra eril bir forma dönüştüğüne dair güçlü ipuçları sunar. Xizir’ın Alevi panteonunda Xwadê’den sonra en önemli ilahi kudret olması[17]  açısından bu bağlantı önemlidir.

Gerçekten de günümüzde eril bir forma dönüşmüş olan Xizir ile dişil özelliğini koruyan xweza arasında çok ilginç ortak yönler bulunmaktadır.  Xizir ve Xidir dualizmi de burada ilginç bir konudur. Ana Tanrıça inancında Ana Tanrıçaya eşlik eden (consort) ancak Mother Earth formunda onun içinde olan, dolayısıyla androjen bir forma ulaştıran bir erillik de bulunmaktadır. İşte bana göre burada Xidir ile Xizir bu eşleştirmenin ana konusudurlar.  Dikkat edilirse Kürtlerde Xizir ismi insanlar için kullanılmazken, Xidir ismi oldukça yaygın olarak erkeklere verilmektedir. Bu durumda ya Xizir dişil karakterliydi ve erkekler için kullanılmamalıydı ya da sıradan insanlar için kullanılamayan ilahi bir isimdi. Veya her ikisiydi. Güçlü bir ihtimal olarak her ikisini de barındıran Ana Tanrıça’ya işaret eden dişil bir karakterinin olması da bu çerçevede çok mümkündür. Dolayısıyla ilahi bir kudretin ismini insanlar için kullanılmaması, ona eşlik eden ve daha az kutsiyet atfedilen Xidir’ın ise tam tersine çok yaygın olarak erkek çocuklara verilmesi bu savı desteklemektedir. Yani Xidir aslında, proto-Kürt ve sonra Kürt topluluklarda Ana Tanrıça olan Xweza'nın eşi (consort) olarak kabul edilebilir.

Xizir ile Xidir arasındaki bu düalist ilişki daha fazla araştırma gerektirse de ancak her durumda Xizir ve Xweza arasında güçlü su, verimlilik ve bolluk bağlantıları vardır. Xizir hem fiziksel bir koruyuculuk hem de verimlilik ve bolluk anlamında, yani tarım ve hayvancılık faaliyetleri ile beslenme, zayıfların, yabanıl hayvanların ve umutsuz olanların koruyuculuğuna işaret eder. Bu nedenle, yabanıl hayvanların -Xizir'in hayvanları- kutsal olduğu düşünüldüğünde, avlanmanın neden Aleviler arasında ciddi bir suç olarak görüldüğü de anlam kazanır. Alevilerin her yıl 40 günlük denilen Çille’nin ardındaki Xizir orucu, bu oruç esnasında bekâr gençlerin su içmeyerek rüyada nerede su içerlerse orada eveleneceklerine dair inanış, bu orucun ardından tahıl kavurarak yapılan Qawut yemeği, leğende un üzerinde Xizir’in el izlerinin aranması vb. içerikler bizi onun özellikle su, bereket ve doğurganlıkla ilgili bir dizi bağlantıya götürmektedir. Bütün bunlar onu tarım ve hayvancılıkla bağlantılı bereket ve doğurganlığın atıfta bulunduğu bir ilahi kudrete bağlamaktadır. 

Xizir inancının çok köklü ve güçlü bir konumda olduğu İbrahimi dinlerin -Yahudilik ve İslam- metinlerinde yer almasından da anlaşılabilir. Bunun anlamı onun varlığını bir yerlere oturtarak ona inanan toplulukları ikna etme çabasıdır.  Bu çabaların en problemlisini İslam’da görüyoruz. İslam araştırmacılarının onu bir şekilde Allah ve Muhammed’in altında konumlandırma çabaları oldukça yoğundur. Bunlardan biri de kendisini sosyalist Müslüman olarak tanımlayan İhsan Eliaçık’tır. Eliaçık, Xizir'in kökenini Zerdüştlük’ün yanı sıra Hristiyanlık, Yahudilik, Şamanizm ve diğer Anadolu ve Roma dinleri gibi diğer dinlerle ilişkilendirerek, bu yola hem İslam'ı ana ve gerçek din olarak bir konuma oturtma[18] hem de Xizir kültünü doğrudan ve diğerlerini dolaylı olarak batıl inanç olarak sınıflandırmakta kullanır. Ancak niyetine rağmen, doğru bir şekilde Xizir inancının Ari kökenlerine değinir ve böylece yaratılışın başlangıç günü olarak Newroz’a[19] bahardaki yeni güne/yıla işaret eder. Ayrıca Xizir'in, bu Aryen arka planla bağlantılı olarak "yeşil" olarak adlandırıldığına dikkat çeker. Gerçekten de Xizir'in diğer adı o "yeşil" veya "verdant one"[20] olarak geçer ve doğal olarak bu yeşilin ana kaynağı olan ilahi kudrete yani Ana Tanrıça’ya işaret eder. Newroz’un bir doğum kutlaması olduğunun burada altını çizmekte fayda vardır.  O her şeyin, yani o büyük kudretli Ana’nın her yıl hayatı yeniden doğurmaya başladığı gündür. "Kesk"in Kürtçede yeşil rengi ifade ettiği, ancak çok açık yeşilin "kevze" olarak adlandırıldığı, kevzenin ise alg olarak tanımladığımız sudan türeyen, suda yaşayan canlıları da tanımladığını hatırlayalım. Su ve hayat, yeşil hepsinin dayandığı köken olarak tekrar suyun esas sahibi olan Ana Tanrıça’ya getirmektedir.  Sufizm’de  Xızır/Khezr'in su veya yaşam pınarı olduğu da bilinmektedir.[21]

Sufizmin, İslam‘ın bir yorumu olarak tanımlanmasının aksine ona bir direnme biçimi olarak, Ari kökenli bir bağlamla Alevilikte de gördüğümüz gibi, Xizir, ilahi niteliklere sahip özellikle su, doğurganlıkla ilgili, teistik olmayan bir formda; şifacı, yoksullara [yaşam mücadelesi] yardım eden ve ihtiyaç duyanlara, özellikle dağlarda, yollarda ve daha da önemlisi su üzerinde -nehirler, göller, denizler, okyanuslar- yardıma ihtiyaç duyanlara koşan ilahi kudret olarak inşa edilmiştir. Tipik bir tanrı gibi yukarıdan gözetlemez. Aksine, her yerde ve her zaman, herhangi bir şekilde ve yeryüzünün her bir santimetrekaresinden gelen her çağrıyı duyar bir formdadır. Ve bu, yeryüzündeki her canlıyı kendinden doğuran o büyük kutsal dişil bedene tekabül eder ki bu bir annenin bedeni üzerinde dolaşan her yavrusunun/canlının hareketini izlediği bir formasyondur. Dolaysıyla dişil ilahi bir form olarak bu anlamsal çerçeve ile Kürtlerin en eski, köklü ve halen devam eden Xwada/Ana Tanrıça inancının derinliğine/köklülüğüne dair önemli bir alt yapı sunar.  Bunun, Kürtlerin kadınlara bakış açısını, bütün erkek egemen baskılanmaya rağmen, hala pozitif bir yerde tutan bir ruhi şekillenmeye yol açtığını, dolayısıyla kadınlara yaklaşımının anlaşılmasına önemli bir zemin sunduğunu söylemek gerekir. Bu, neden kavga anında bir kadının beyaz leçeğini yere atmasıyla tüm tarafların durması gerektiğini de açıklayan bir zemindir.  Bu inanca tabi olanların hem onun bilgeliğinin hem de insani arınmışlığın/mükemmellik talebinin sembolü olan beyaz giymeleri bu sembolik dil üzerinden anlam kazanır. Kürt kadınlarının beyaz leçeği bu açıdan bakıldığında sanılandan daha derin bir anlam zeminine dokunur.

Buradan artık “Ana” kavramına gelmenin vaktidir sanırım. “Ana” bilindiği üzere Alevilerde Ocax ailelerinin kadınlarına verilen unvandır. Erkeklere sey/seyîd ya da Bawa diye hitap edilirken, kadınlara “Ana” denilir.  Son asırlardaki tüm erkek egemen baskıya rağmen bu inancın yapısal bir parçası olarak kadınlara verilen bu pozisyon devam etmektedir. Erkek egemen bir topluma dönüşen Alevilerde erkek talipler “Ana” kadınların ellerini öperler. Dolayısıyla Alevilik başta olmak üzere Kürtlerde üç İbrahimi dinin yaratılış hikayesinde fermente edilen kadının ve yılanın kötücül olarak ilanı, kabul edilmemiştir. Kürt Alevi felsefesinde, kadınlar ve hayvanlar -asimilasyon nedeniyle derecesinde düşme olsa da- hâlâ kutsal doğanın bileşenleridir.  Alevi kozmolojisinde, kadınları ikiyüzlü veya kötülüğün -onların tabiriyle Satan/Şeytan- kaynağı olarak tasvir edilmez. Hem dayanılan Ana Tanrıça dini zemininin, hem de bu inançla bağlantılı olan ruh göçü inancının burada temel bir rolü vardır: cinsiyet, beden gibi geçici birer formdurlar. Asıl olan ruhun kendisidir ve 1000 kere bu ana kutsal bedenden farklı cinsiyet ve formlardan geçmek durumundadır.  1001’de artık onun sonsuz ve mükemmelleşmiş bir parçası olarak kalıcılaşır. Yani artık “Heqî” denilen hakikate ermiş olacaktır. İşte bu nedenle de bu inancın takipçileri onu Rêya Heqî olarak tanımlayarak, insanın mükemmelliğe erişindeki bir yolculuğa işaret ederler. Ana’lar ise bu inancın hizmetinde olan soyların, yani Ocaxların kadınları olarak analık denilen bir kurumsallığın temsiliyetindedirler. İnancın yapısal olarak izin vermediği cinsiyetçilik, erkek egemen baskı ile inanç hizmet sunumunun erkeklerin lehine işletilmesi formuna dönüşmüş, ancak kadınların konumunu tamamen ortadan kaldıracak bir formata erişememiştir.  Bu da Ana Tanrıça inancında olan, toplumsal ve dinsel üyeliğin dahi doğumla yani bir annenin doğurması şartına bağlı olduğu bir dinsel tasarımda, kadınların konumunun kurumsal/yapısal bir zemine dayanmasından kaynaklanır. Yani değiştirildiğinde tüm yapı çökecektir.  Analık, bu nedenle Alevilik'te kadınlar için önemli bir pozisyon olarak kalırken, erkek egemen sistemle ritüelin yönetimini erkeklerin eline geçirecek bir sonuçtan kurtulamaz. Geçmişte belli ki kadınlarca da yönetilen ritüel halen ender de olsa ve gerektiğinde bir Ana tarafından yürütülebilmektedir. Gerçekten de İslam öncesi Kürt dini geleneğinde hem her iki cinsin katılımı esastır, hem de ibadetler sıkı bir biçimde kutsal coğrafyaya yani o ana kutsal bedenle temasa da bağlıdır.  Oysa İbrahim’i monoteizmde dinsel törenler, doğanın üstünde var olduğuna inanılan bir Tanrı'ya yöneliktir, doğanın kendisi için ibadet etmek ise yaratıcılığa aykırı kabul edilir -puta tapma anlamında.

 Bu konuda hem yaşamsal bir strateji hem de şiddet karşıtlığı açısından İslam peygamberinin kızı Fatma’ya dair bir bağlantının bu inançta nasıl ele alındığına dair iyi bir örnek var elimizde.   Gerçekten de Alevilik ile İslam arasındaki en temel farklardan biri şiddet konusundaki duruşlarıdır. Alevilik, şiddeti reddeden bir gelenektir.  Bu anlamda İslam’la tek bağlantısını iktidar savaşları sonucu Müslümanlar tarafından şiddet mağduru olmuş bir aile üzerinden kurar, buna itirazını ritüel içine yerleştirerek yapar.  Bunların en önemlisi Kerbala ve burada imha edilen Ali’nin çekirdek ailesidir.  İşte bu Fatma Darı ya da Hüseyin Darı denilen ve Cem ritüelindeki bir duruş ile temsil edilir.[22]

Ancak burada esas önemli kısım, Kerbela katliamının Aleviler arasında susuzluktan ölme bağlantısıdır. Olayın gerçeğinde bu yokken, yani Şiiler dahil hiçbir Arap ve Fars kaynağında bu bağlantı yokken, Aleviler arasında bu su bağlantısının neden bu kadar merkezi olarak kurulduğu sorusu önemlidir.  Muharrem orucu ya da diğer adıyla On İki İmam orucu da çok açık bir şekilde Aleviler arasına sonradan yayılmış bir ritüeldir. Bunun en önemli kanıtı Alevi takviminde İslam takvimi ile işleyen tek ritüel olmasıdır. Kürtler eskiden beri Güneş takvimi kullanırken, Müslümanların kullandığı ay takvimi ile işleyen bir ritüelin kaynağını da söyleyecektir. Kerbela olayı ve Şii bağlantısı da hesaba katılınca bunun Safevi propagandası ve çabası ile, Alevilerin şiddete karşı duyarlılığı ve özellikle de Ana Tanrıça ve su hakkı konusundaki hassasiyetinin büyük bir ustalıkla kullanılarak gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Bu bağlantı kurulmadan, bunun Alevi inancının içine monte edilmesi mümkün olmayacaktır. Bu nedenle orada kimsenin susuzluktan ölmemesine rağmen, Alevilerin, susuzluktan ölüm gibi kendi inançları açısında İlahi Varlığa -eski kökeniyle Ana Tanrıça’ya -  karşı en ağır suç olarak kabul edilen bir bağlantıyla bu alana çekildikleri, ya da Alevilerin kendisi bu dine karşı bir pozisyon almak için bunu kullandıkları açık. Her durumda da Ana Fatma terimi ve su bağlantısı ile bu şiddet edimine bir itirazda bulunulmaktadır.

Bu arada Ana kavramının sanılanın aksine Türkçe ile bağlantısı yoktur. Türkçe’ye eski Uygur Türkçesinden, oraya da Tanrıça bağlantısı ile Mâni dini aracılığıyla ve Kürtlerin de merkezinde olduğu Ari topraklarından/İran’dan gider. Bu haliyle orada anne tabiri olarak kullanılmaya başlanır ki bu da esas olarak Ana Tanrıça’ya tekrar bağlanır. Dolaysıyla Kürt Alevilerindeki Ana pozisyonu, dinsel anlamda kadınların kurumsal bir bağlamda konumlandırıldıkları bir alandır. Bu da eski Kürt dinlerinde ve dolayısıyla sosyal yaşantısında kadınların erkek egemen formundan önceki bir eşitlik konumuna işaret eder. Dinde bu eşitlikte temsil ediliyorsa, din tarafından sevk ve idare eden sosyal yaşamda da bu ortaklığa işaret edeceği gibi bir zemine dayanarak.

Şimdi buradan görece daha seküler bir alana doğru ilerlersek, Dersim’de benim de çocukluğumun denk geldiği Xangtî yani kız kardeşlik denilen bir kutsal kurumsal kimliğe değinmeden geçmemeliyiz. Bu, iki genç kadın arasında evlilik öncesi kurulan ve ailelerin kurumsal olarak tanıdığı, törensel formu da olan bir gelenektir.  Alevi toplumunda olması, onu İslam öncesi Kürt toplumunda kadınların konumunun ve kadınların kurumsal kimlik ve oluşumlarının varlığına işaret eder. Bu olguda da tıpkı Musahiplikte olduğu gibi kararı iki iyi anlaşan genç kadın veriyor. Aileler ise hediye ve niyaz değişimi ile bunu, kurumsallığı temsil eden bir törenle ilan ederek onu kabul ederler. Böylece, bu iki kadın kutsiyete bağlanan bir sözleşme ile ömür boyu birbirinin sırdaşı, yardımcısı ve destekçisi olan bir pozisyonda erişiyorlar.

Burada başka bir kavram ve ona bağlı uygulamada da aynı şeyi görebiliriz: Zeyîtî. Zeyî aileden evlilikle ayrılmış kadınlara denir. Ve bu algıda, bu ailedeki her şeyde onların da hakkı vardır. Bu bize aynı zamanda matrilokality yani anayerlilikten patrilokalitiye/babayerliliğe geçildiğini söyler. Bu ise erkek egemen baskıyla daha sonradan toplumda evlilikte kadınların erkeğin evine yerleşme formunun geliştiğini söyler. Bunun akabinde de eski geleneği dengelemek için de evden ayrılan kadınlara paylarının kendilerine ulaştırılması ile başlayan ve erkek egemen kültürün baskınlığının artışıyla da zamanla daha sembolik bir hata evrilen bir geleneğe dönüştüğünü söylemek mümkün.  Bu nedenle geleneksel olarak bu kadınlara yılda bir kez ve çoğunlukla da sonbaharda, hasat yapıldıktan sonra pay ulaştırma ritüelinin yapılması bu tezi daha da güçlendirmektedir. Bu, haliyle Kürt inancında ve kültüründe özellikle geçmiş dönemlerde kadınların mülkiyet haklarına ve ortaklığına dair çok önemli bilgiler sunmaktadır. Buradaki uygulamada, ya gidip bu kadınlar eve törenle getirilir “Zeyî ya xwa şiva anîn” veya eğer kadın gelemiyorsa da evden ona verilmek üzere bir pay -xelat- hazırlanır ve bir ritüelle kendisine götürülür. Bu, para, altın, kumaş, giysi, hayvan ve gıda maddeleri olmak üzere çok farklı biçimlerde yapılabilmektedir. Bu geleneği sevk ve idare eden de bu aileye gelmiş, yani gidenin yerine gelmiş başka bir kadındır: Bir kewani.

         Kewani/kewanti, seküler, İslam öncesi dinlerde ve Müslümanlaşmış Kürtler arasında da konumunu güçlü olarak sürdüren bir kadın pozisyonudur. Kürtlerin kadın liderlikleri için genellikle kraliçe unvanını kullanmadıkları, bunun yerine daha çok anne ve ona yakın duran unvanlara başvurduklarını biliyoruz. Bu ise anne unvanının belli aşamalara sahip olarak, toplum içinde kadınların sahip olduğu pozisyonları tariflemede kullanıldığı ve yine Kürtlerin eski dinsel geleneğinde, bunun kültür ve toplum içinde kutsiyete de temas eden yapısal bir forma sahip olduğunu gösterir.  Kewani de fonetik olmasa da içerik olarak yine anne, yani aile sorumlusu olan baş anneye tekabül eden kavramdır. Kürtler arasında “kewani" pozisyon olarak evin yöneticisi anlamına gelir ve idari olarak ailenin lideridir. Büyük/geniş Kürt ailelerinin ev halkının lideridir. Büyük bir otoritedir.  Ailenin tüm iç işlerini ve bununla bağlantılı olarak önemli dış işlerinin idaresinde de rol oynayan kadındır.  Eski Kürt ailelerinin büyüklüğü de göz önünde tutulursa, bu pozisyonun ne kadar önemli olduğunu, aile için ise ne kadar hayati önemde olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. 

Gerçekten de Kürt kültürünün ve Kürt toplumunun en önemli dayanağı olan aile sistemi içinde kadınların çok güçlü olarak pozisyonlandırılmış olmaları dikkat çekicidir. Bu pozisyon elbette her kadın için değil, bunu beceren, genellikle de yaşlı ve tecrübeli bir kadına aittir. Evin erkeklerinin de müdahale etme yetkisi yoktur. Her konu onunla müzakere ile gerçekleştirilir. Ev ve evin içindeki bağ bahçe, bostan gibi alanlar ile ahırlar, tamamen bu kadının yönetimindedir. Ev ekonomisi ve aile içi işler, evin kewanisi yani baş kadını/annesi, tarafından yönetilir. Bir bakıma, her geleneksel Kürt evi, bir tür Ana Tanrıça hücresidir ve kewaniler onun birer prototipi olarak belirmektedir. Bu nedenle Kürtler ev içinde ve belirli düzeyde kamusal alanlarda kadınların gücüne oldukça alışık bir toplumdur.  Bu nedenle tarihte pek çok Kürt kadın lider vardır. Fat a Reş[23] bir Alevi kadın olarak bunlardan biridir örneğin.

Bir Sovyet bilim insanı Bazil Nikitin, Anadolu'nun nüfusunun matriarkal karakterine ve onların libasyonla (içki ve/ya su ikramı) birlikte gerçekleştirdiği ritüellere (Ezidiler ve Kürt Alevileri) dikkat çeker. Ayrıca, Kürtler arasında kolektif bakım geleneğine yönelik "hewi"[24] terimini kullanır. "Hewi" geçmişinde ortak annelik[25] olarak kurumsallaşan ancak erkek egemen dönüşümle ortak eşe dönüşmüş olması muhtemel bir kadın konumudur.

Kürtlerde toplum içerisinde bir saygı ifadesi olarak her yaştaki kadına -bebekten yüz yaşına kadar-  Diya mın/dayika min diye hitap edilmesi de bu açıdan önemlidir.  Kürt toplumunda kadın ve annelik, yani üreme ilişkisi dolayısıyla Ana Tanrıçalık bağlantısı bu açıdan ele alındığında çok daha güçlü olduğu anlaşılacaktır. Bunu bir kat daha da güçlendirecek başka bir olgu da kolonyal bir etki olarak bastırılan ve cinselliğe atfı nedeniyle kullanımdan kalkan, yine her yaştaki kız çocuğa ve kadına söylenen, daima saygı ve sevgi ifadesi olan min çiçikê te xwarê/memeni emeyim ifadesidir.  Bu söylem sadece kendisiyle cinsel ilişki kuracağı karısına ve potansiyel olarak evelenebileceği kadınlara söylenmez. Bu, memesinden süt emmek ve annelik bağlantısı ve bunun cinsellikle bağlantısının kurulamayacağı bir saygı ifadesidir.  Yani memesinden süt emeceği hiçbir kadına cinsel açıdan bakamayacağını söyler. Tam da bu nedenle, son birkaç on yıla kadar Kürt kadınları toplum içinde rahatlıkla çocuk emzirebildiler. Zira meme ve emzirme bir cinsel bağlantı olarak algılanmayacak olan kutsal bir edim, dolayısıyla emzirme de o büyük kutsal ananın bir temsili olarak toplumda çok doğal bir yere konacaktır. Anne ilişkisine işaret eden başka bir iz de Kürtler arasında ailenin, annenin adını almayla ilgili ciddi bir geleneğin varlığı. Gerçekten köylerde böyle ailelere sıkça rastlanır.

Burada son bir güçlendirmeyi de yaparak konuyu kapatırsak, Xwade kökünün, anne ve ev/aile bağlantısıdır.  Xwa ya da gündelikteki kullanım ile Xa, kendi/öz anlamındaki kök kelimedir. Kürtçenin tek heceli özellikle de ev ve aile etrafındaki yaşamsal ne varsa tarifleyen kavramları, bu dilin en eski dillerinden biri olduğunu da söyler. Bu anlamda Xwa/Xa bunu bize gösteren en temel kavramlardan biridir.  Xwa (kendi/öz) + da ise Kürtçede yaratma anlamında ancak doğumla üremeye işaret eden ve bu nedenle de aynı zamanda anneye tekabül eden kavram olduğunu tekrar hatırlarsak, bu kökten türetilen akrabalık terimlerinden, Kürt toplumunun ana yanlı olduğuna dair çok güçlü emareler belirmektedir.

 

Anne (Dê)[26]                                                                 Baba (bav)

Xwang/Xwîsk: Kız kardeş                                Bra/brader: Erkek kardeş                        

X[w]al : Dayı                                                         Ap : Amca

X[w]altî: Teyze                                                      Met: Hala

X[w]arzî: Kız kardeşin çocukları                       Brazî: Erkek kardeşin çocukları

Xalojin: Dayının eşi                                              Amojin: Amcanın eşi

Buradan da anlaşılacağı üzere anne tarafındaki akrabalara öz olan, kendi olana işarete eden Xwa öneki ile başlarken, baba tarafındakilerde böyle bir özellik görülmez.  Bu da Kürtlerin geçmişinde köklü bir ana yanlılık, yani kadın eksenli bir toplumsal ve zihinsel yapılanmaya sahip olduğuna işaret etmektedir. Burada ana yanlı olmayı destekleyen başka kavramlar da belirir. Örneğin annenin merkezinde olacağı ailenin barındığı yerin adı da xanî (xwa+anî) ve "Xwa" nin dişil bağlantıları devreye girmektedir.  Xwarin: yiyecek/yemek ev ve anne ile bağlantılı başka bir kavramdır.  Xalî/ax yani toprak bunlardan bir diğeridir.  Xâkî öz/temiz, bilge, bilgili anlamına gelip aynı zamanda toprak rengini de temsil etmesi bir tesadüf olabilir mi? Dikkat edilirse bunların hepsi yerleşim, ev ve anne çevresinde dönen, genellikle tek ya da maksimum çift heceli basit ve temel ihtiyaçlara işaret eden kavramlardır.  Ev, toprak ve beslenme ile ilgili olup hepsi, annenin merkezde olduğu hayatta kalma ekseninde işleyen yaşamsal ihtiyaçları kapsamaktadırlar.  Tam bu bağlamda başka bir kavram daha belirir: "xânim." Xanî’ye tek bir harf eklenerek türetilen bu kavram, evin sahibesi, evde söz sahibi olan baş kadını tarifler. Kürtlerde bu tamamen bir pozisyondur. Yani Türkçedeki anlamıyla kadına lütuf edilen suni bir hitap şekli değildir. Xanima malê dendiğinde evde güzel giysiler içinde tutulan bir kadın anlamına gelmiyor, evin yönetiminden sorumlu olan kadın anlamına geliyor. Bu da evde kadının söz sahibi olmasıyla ilişkilidir ve keza bu ana yanlı karakterin altını çizer. Genel olarak kullanıldığında da saygı içeren bir tabir olduğunu da belirtelim. 

Burada Xanim’ın Xalî ve Xanî ile nasıl üçlü ve temel bir yapı oluşturduğunu okuyucunun dikkatine sunmak isterim.  Keza Xânî (ev), xâlî (toprak/arazi) ve xânim/xatûn tümü Kürtçe'de dişil özellikteki kavramlardır ve tesadüfi olamayacak şekilde hepsi aile, topluluk ve toprak/yerleşim ile ilgili olup, dişilliğin/anneliğin merkeze alındığı toplumsal hayatın başlangıcını anlatan ana terimlerdir.

Yukarıdaki tabloda kız kardeşin ve erkek kardeşin çocuklarının isimlerinin "zî" soneki ile bitmesini Xizir ve Xweza’daki “za”nın “zî” olarak kullanıma dönüşmüş hali olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Çok açık olarak “zî”nin doğum anlamına geldiğini, bunu Xizir’ın Xwaza’dan dönüşme ihtimalini de güçlendiren bir kullanım hali olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bra+zî erkek kardeşten doğmuş olan, Xwa[r]+zî ise kız kardeşten doğmuş olan çocuğu tanımlayan kavramlardır.  Bu kökenden gelen ve bu çerçevede kullanılan daha pek çok kavramın olduğunu söyleyebiliriz. Bu doğum anlamına gelen za/zî’nin da’yı öncelediğini, dolayısıyla Xwaza’nın Xwada’nın önceli olduğu, zaman içinde bilginin artışıyla bu ayrışmanın/dönüşümün gerçekleştiğini söyleyebiliriz ki bu Xizir inancının köklülüğünün nedenini de açıklar.

Sonuç olarak Kürt toplumunun, dünyanın en eski ve köklü ana yanlı toplumlarından biri olup, Ana Tanrıça (Xwaza/Xwadê) inancının ortaya çıktığı ve yayıldığı ana merkezlerden biri olduğunu, dilin içindeki bu arşivsel anlamdan çıkarmak mümkündür. Kolonyalistlerin bütün silme işlemlerine rağmen, muhteşem Kürt dilinin özenle koruduğu bu tarihsel arşivle, bu kökene hala inmemizin ve kayıtlardan silinen tüm bu bağlantıları büyük oranda çıkarabilme imkânının hala bulunduğunu söyleyebiliriz. Bunu da yukarıda da belirttiğim gibi, dili sadece öğrenmek değil, yaşamakla yani gündelik hayatta kullanma ile ilgili bir seviyeyle yapabiliriz. Dolayısıyla sadece birini değil, tüm Kürt dillerini de öğrenmek önemlidir. Ancak bu yolla bu arşivsel hazineden faydalanabilir, bir sonraki kuşaklara aktarabiliriz. Kürt dilleri kavramını her bir lehçesinin artık çok zengin bir dile dönüşme potansiyeline erişmesi nedeniyle kullanıyorum. Burada Kurdî diller ya da Kürt dilleri terimini de artık yavaş yavaş kullanabileceğimizi düşünüyorum.

 

Bibliografya

Aristova,   T. E. "Kurds." In Encyclopedia of world cultures, 224-227. (GK Hall: 1994).

Barkey, H. J. & G. E. Fuller. Turkey's Kurdish Question, (New York: Rowman & Littlefield, 1998), 5.

Britannica, T. Editors of Encyclopaedia. 1998.  "Earth Mother." Encyclopedia Britannica, July 20, 1998. https://www.britannica.com/topic/Earth-Mother.

Britannica, T. Editors of Encyclopaedia. "Kurdish language." Encyclopedia Britannica, July 31, 2023. https://www.britannica.com/topic/Kurdish-language.

Çem, Munzur. 2010. Dersim Merkezli Kürt Aleviliği, İstanbul, Vate.

Chamanara, Behrooz. 2013. "An Investigation into the Kurdish Genre of the Shāhnāma and Its Religious Dimensions." Journal of Persianate Studies 6, (2013:163-177).

Deniz, Dilşa. 2021. "The Philosophy of Ecology and Rêya Heqî: Religion, Nature, and Femininity." In Ecological Solidarity and the Kurdish Freedom Movement: Thought, Practice, Challenges, and Opportunities, by Stephen H. Hunt, 243-260. New York: Lexington Book.

Deniz, Dilşa. 2020. The Shaymaran: Philosophy, resistance and defeat of the lost goddess of Kurdistan, Pomegranate:The International Journal of Pagan Studies, Vol 22, no. 2. https://doi.org/10.1558/pome.38409

Deniz, Dilşa. “Kurdish Alevi Belief System, Rêya Heqî, Raa Haqi: Structure, Networking, Ritual and Function, in Kurdish Alevis and the Case of Dersim, Historical and Contemporary Insights. Ed. A. Kerim Gültekin-Erdal Gezik, in 45-73. UK: Lexington Books

Deniz, Dilşa. 2012. Yol/Rê: Dersim İnanç Sembolizmi, Antropolojik Bir Yaklaşım. İstanbul: İletişim.

Driver, G. R. 1923. “The Name Kurd and Its Philological Connexions.” Journal of the Royal Asiatic Society 55 (3): 393–403. https://doi.org/10.1017/S0035869X00067605, p. 393.

Eliaçık, İhsan. 2023. “Allah nasıl Hızır oldu?”  https://ihsaneliacik.com/allah-nasil-hz-hizir-oldu/.  Erişim 10 Ağustos  2023.

Gimbutas, Marija. 1999. The Living Goddesses. Berkeley, Los Angeles, London: University of California.

Izady,  Mehrdad R.  1992.  “Origin of the Kurds,”  Kurdistanica, access June 6, 2020, http://kurdistanica.com/origin-of-the-kurds/.

Izady,   Mehrdad R. The Kurds:A Concise Handbook, (Taylor & Francis: Washington, 1992).

Mirjalili, Faranak. 2021. “Goddess of the Orient: Exploring the Relationship Between the Persian Goddess Anahita and the Sufi Journey to Mount Qaf.” Religions (Basel, Switzerland ) 12 (9): 704. https://doi.org/10.3390/rel12090704.

Nikitin, Bazil. 2022.  Kürtler, Sosyolojik ve Tarihi Incelemeler, çev. Cemal Süreyya-Hüseyin Demirhan. Özgürlük Yolu: Ankara.

The Kurdish Project, “Kurdish Language,” https://thekurdishproject.org/history-and-culture/kurdish-culture/kurdish-language//.

Yildiz  Kerim and Mark Muller. 2008.  In The European Union and Turkish Accession: Human Rights and the Kurds. London: Pluto Press.

Dipnotlar

[1] H. J. Barkey, & G. E. Fuller, Turkey's Kurdish Question, (New York: Rowman & Littlefield, 1998),  5.

[2]Mehrdad  Izady,  “Origin of the Kurds,”  Kurdistanica 1992, access June 6, 2020, http://kurdistanica.com/origin-of-the-kurds/.

[3] Mehrdad R. Izady, The Kurds:A Concise Handbook, (Taylor & Francis: Washington, 1992, 28-29.

[4] Kerim Yildiz and Mark Muller. In The European Union and Turkish Accession: Human Rights and the Kurds, by  (London: Pluto Press, 2008), 4.

[5] Agy, 32.

[6]  Driver, G. R. 1923. “The Name Kurd and Its Philological Connexions.” Journal of the Royal Asiatic Society 55 (3): 393–403. https://doi.org/10.1017/S0035869X00067605, p. 393.

[7] T. E. Aristova, "Kurds." In Encyclopedia of world cultures, 224-227. (GK Hall: 1994), 227.

[8] The Kurdish Project,  “Kurdish Language,”  https://thekurdishproject.org/history-and-culture/kurdish-culture/kurdish-language//

[9] Britannica, T. Editors of Encyclopaedia. "Kurdish language." Encyclopedia Britannica, July 31, 2023. https://www.britannica.com/topic/Kurdish-language.

[10] Ancak buna evrilmeden önce Zerdüşt ya da onun devamcıları tarafından çok önemli politik bir adım atılır. Viştapa/Guştap, Kayanilerin kralı tarafından sahiplenildiği propagandası yapılır.  Jamaspnama denilen metinler de bu amaçla yazılmıştır.  Bu yolla önü açılan Zerdüştlükle ilgili burada bir karışıklık var. Kayaniler Medlerden öncedir ve  Zerdüşt’ün bir Kayani kralı olan Vistapa ile bu sohbeti ve onun tarafından korunmaya alınması mümkün değildir. Bunun anlamı, Zerdüşt ve onun propagandacı müritleri olan Magi’lerin bu fikri yayarak kendilerini kabul ettirme çabaları olarak değerlendirilebilir.

[11] Deniz, Dilşa. Yol/Rê:Dersim İnanç Sembolizmi Antropolojik Bir Yaklaşım. (İstanbul: İletişim, 2012), p. 118-130; “The Philosophy of Ecology and Rêya Heqî: Religion, Nature, and Femininity,” in Ecological Solidarity and the Kurdish Freedom Movement: Thought, Practice, Challenges, and Opportunities, ed. Stephen Hunt, 243-260. (Lexington Book: New York, 2021), s. 246-247.

[12] Britannica, T. Editors of Encyclopaedia. "Earth Mother." Encyclopedia Britannica, July 20, 1998. https://www.britannica.com/topic/Earth-Mother.

[13] Şah ve Şahname terimleri yerine Şâ ve Şâname olarak kullanılmaktadır, zira Kürtler de Şah kavramı bu inançlardaki ilahi kudreti tanımlamak için kullanılmaz. Şah ancak daha sonra iki Fars kraliyet sülalesinin kullandığı ve daha önce bu dinsel geleneğin sona erdirilmesi sonrasında kullanılan başlık olarak, bu dinsel geleneğin ve Kürtlerin hafızasındaki karşılığı değildir. O yüzden Şâ ve Şâname olarak kullanılmaktadır.

[14] Chamanara, Behrooz. 2013. "An Investigation into the Kurdish Genre of the Shāhnāma and Its Religious Dimensions." Journal of Persianate Studies 6, (2013:163-177), 168.

[15] Gimbutas'ın klasik yılan tanrıçasının betimlemesinde genellikle oturan bir yoga biçimindeki gibi oturan veya çömelen, yılan şeklinde uzuvlara sahip, insan ve/veya yılan benzeri başlı, belki taçlı olarak tarif ettiği tüm bu unsurlar, Shâmaran'ın resminde mükemmel bir şekilde görülmektedir. Bir vazo üzerinde yılan tanrıçasını tasvir eden kabartmalardan birinde, eli olmadan, boynuzlu bir şekilde ve yılan bobinleri, spiral motifler, zigzag çizgileri ve dalgalı çizgiler gibi belirli sembollerle ilişkilendirilmiş olarak betimlenir; hepsi yılanın hareketlerini taklit eder. Ayrıca, yılan derisinin dokusunu taklit eden nokta veya elmas desenlerine benzeyen diğer semboller de bulunmaktadır. Gimbutas, Marija. The Living Goddesses. (Berkeley, Los Angeles, London: University of California, 1999), s. 15.

[16] D. Deniz, 2020. The Shaymaran: Philosophy, resistance and defeat of the lost goddess of Kurdistan,”

Pomegranate:The International Journal of Pagan Studies, Vol 22, no.2.

  1. https://doi.org/10.1558/pome.38409

[17] Munzur Çem, Dersim Merkezli Kürt Aleviliği, (İstanbul, Vate, 2010), s. 42.

[18] Ibid. https://ihsaneliacik.com/allah-nasil-hz-hizir-oldu/. Ibid. https://ihsaneliacik.com/allah-nasil-hz-hizir-oldu/. “Yine eski çağ dinlerinde (Zerdüştlük, Hıristiyanlık, Yahudilik, Şamanizm, Anadolu, Yunan, Roma dinleri) bahar tanrıları, yarı tanrıları veya baş melekleri vardı. Baharın gelişinin, yeryüzünün canlanışının sorumlusuydular. Örneğin “Nevruz” bahar, bitki ve bereket tanrılarının yaratmalarına başlama günüydü. Buradan baharın gelişi yeşillikle ifade edildiği için “Hızır” (Yeşillenmiş), aynı inanç Tevrat’da “İliyâz/s” olarak geçtiği için de ikisi birleştirilerek “Hızır-İliyâs/z” (Hıdırellez) oldu!”

[19] Agy.

[20] Faranak Mirjalili, 2021. Goddess of the Orient: Exploring the Relationship between the Persian Goddess Anahita and the Sufi Journey to Mount Qaf. Religions 12 (2021:704), 6. https://doi.org/10.3390/rel12090704

[21] Mirjalili, agy.

[22] Aynı şekilde inançsal görüşleri nedeniyle Müslümanlarca vahşi bir şekilde öldürülen Hallac Mansur, Darê Mansûr, Hurufiliğin lideri olan Fazlallah Astarabi de Darê Fazlî (İngilizcesi Fazlallah Astarabadi)  olarak temsil edilirler. D. Deniz, “Kurdish Alevi Belief System, Rêya Heqî, Raa Haqi: Structure, Networking, Ritual and Function, in Kurdish Alevism.” Ed. A. Kerim Gültekin-Erdal Gezik, in Kurdish Alevis and the Case of Dersim, Historical and Contemporary Insights, 45-73. UK: Lexington Books, s. 48.

[23] Bak. https://www.kurdipedia.org/default.aspx?lng=13&q=20220119134344402011.

[24]  Bazil Nikitin, Kürtler, Sosyolojik ve Tarihi İncelemeler, çev. Cemal Süreyya-Hüseyin Demirhan, (Özgürlük Yolu: Ankara, 2022), 36.

[25] Nikitin, Kürtler, 36.

[26] Bu tanımlar genellikle daha az bozulduğu ve pek çok orijinal karakterini hala koruduğu belirtilen Dersim Kurmanci lehçesine aittirler. Başka lehçe ve bölgelerde farklı kullanımları mevcuttur. Bunlar da o yörenin kültürel okumalarına tabi tutularak ele alınabilirler.